Paranoid kişilik bozukluğunda, birey çokça ve ötekilere karşı gerçekliğe dayanmayan hissiyatlarla güvensizlik duygusu hissederler, ötekinin sadakatini ve güvenirliğini durmadan sorgulama arzusu taşırlar, yaşadıkları her olayı çok fazla irdelerler ve sıklıkla diğerlerinin farkında olmadığı ayrıntılara hakimdirler. Peşine düştükleri ipuçlarıyla karşısındakini ya da kişileri işüstü yakaladıklarını düşünürler. Bu durumu ve buldukları ipuçlarını kendi içlerinde anlamını abartarak ve karşısındaki kişilerin esasen ne ifade ettiklerini ya da yaptıklarını bulabilmek için çok fazla vakit harcarlar. Paranoid kişiler, eleştirilere karşı çok hassas bir tutum gösterirler. Paranoid kişilik bozukluğunun genel popülasyonda görülme oranı %0.5-5.6’dır.
Paranoid kişiler, kişiler sürekli şüphe içinde olan şüphelendikleri durumları yanlış yorumlama eğiliminde olan kişilerdir. Aynı zamanda insanlara karşı güvensizlik duyan özelliktedirler. Çevresine karşı düşmanca tavır içindedirler, sürekli huzursuz ve kızgın yapıya sahiptirler. Paranoid kişilik bozukluğu, bulunan kişiler, tedavi olmak için çaba sarf etmezler. Erkeklerde kadınlara oranla daha yaygın görülmektedir. Genetik bir rahatsızlıktır, aile bireyleri arasında kalıtsal olarak aktarılır. Erken ergenlik döneminde başladığı gözlemlenmiştir. Bozukluğu yaşayan bireylerin en belirgin özelliği kıskanç olmalarıdır. Çevresindeki kişilerin ve partnerlerinin sebepsiz olarak sadakatını sorgularlar. Hastalar genellikle duygusuz görünüm içindedirler, gerçekçi olma özellikleri ile gurur duyarlar.
Tedavi süreci her hastaya özeldir. Fakat belli başlı yaklaşımlar şu şekildedir: Öncelikle, Paranoid Kişilik Bozukluğu kesinlikle tedavisi mümkün olan bir rahatsızlıktır. Fakat bu hastalık için hastanın iç görüsünü geliştirmek oldukça zordur. Bireyin tedavi yolculuğunun başlatılabilmesi için sorunlarını kabul etmesi ve aşabileceğine inanması gerekmektedir. Hastanın içgörü kazanmasının çok önemli olduğu bu aşamada biyolojik tedavi sürecinde Kantitatif EEG ve Fonksiyonel MR yöntemleri kullanılarak beyindeki fonksiyonel bozukluğu hastaya göstermek, kişinin ikna edilebilmesi ve iç görü kazandırılmasına büyük ölçüde katkı sağlar. Farmakolojik Tedavi (İlaçlı Tedavi), Nöromodülasyon, Transmanyetik Uyarım Tedavisi (TMU), Deep TMU ve EKT hastanın yolculuğuna eşlik edebilecek tedavi süreçlerindendir.
Bu süreçte hastaya en önemli ve bireye ışık tutacak yöntem çoğunlukla psikologların uyguladığı kişiye göre haritası çizilen psikoterapi metodları da hastanın hasta olduğunu kabul etmesi için kullandığımız yöntemlerdendir.
Kişilik bozukluklarında bireyin psikoterapiye inançlı ve gönüllü olarak gelmesi bu kişilerin tedaviden kaçınmaya yatkın olan özelliklerinden dolayı aranan birinci koşuldur. Başkalarına karşı içten kurdukları düşünceler ve yargılar nedeniyle güvensiz olduklarından, ikinci bir kişiye sır vermeyi istemezler. Bu nedenle terapi sürecinde bu bozukluğa sahip bireylerin güvenini kazanma terapist için oldukça önemlidir. Psikoterapistin hastayı yargılayıcı herhangi bir unsur kullanmadan ona güven duygusunu aşılaması ve terapötik bağı güçlü kurması gerekir.
Kişiler grup tedavisine yatkın değildir. Grup terapisine uygun olmadıklarından, bireysel terapi yöntemlerinde daha başarılı olunabilir. İlerleyen seanslarda hasta terapistin kontrolüne girmelidir. Tedavide hastaların kesinlikle terapist tarafından utandırılmaması gerekir. Küçük düşürüldüğünü hisseden hastalar geri adım atmaya meyillenir ve tedavi amacına ulaşamaz. Bu sebeple bilişsel davranışçı terapinin aşamaları uygulanılarak hastanın terapiye bağlanması sağlanır. Sosyal becerileri kazandırmak ve şüpheci davranışı azaltmak hedef olduğundan bilişsel davranış tedavisi amaca götürecek olan bir köprü görevini görecektir. Bazı hastalarda psikoterapiye destek olması açısından her hastanın özel tedavi planı oluşturulurken, kişinin ihtiyacı gözetilerek ilaç tedavisi de birlikte kullanılabilir.