Hipokondriazis, diğer adıyla sağlık kaygısı; bedende oluşan faaliyetlerin ve sağlığı ilgilendiren durumların hayati tehlike oluşturacak şekilde yanlış anlaşılmasına bağlı oluşabilecek kaygı ve inanışlardır. Bu bağlamda hipokondriazis medya platformlarında da sıkça karşılaşılan ani ve habersiz, fiziksel belirtiler, tıbbi bulgular sonucu tespit edilen ve medya platformlarında sıkça yer alan çok sık rastlanılmadık hastalıklara ithaf edilen bir rahatsızlıktır. Sıklıkla kalıcılık göstermez fakat oluşturduğu kaygı ve anksiyete devam eder. Tıbbi olarak ciddiye alınan bir hastalıktır. Tanı koyma aşamasında DSM-V veya ICD-10’dan faydalanılır. Hastalar genellikle tıbbi tanıları karşılamaktan uzaktır. Kişilerde bulunan Somatoform bozukluklar, kaygının derecesi, anksiyete durumu, mevcut olan somatik semptomlar, tehlike çağrıştıran yanlış yorumlamalar tanı koyma sürecini zorlaştırmaktadır. Hipokondriazis genellikle semptomları geçici bir yakınmadır.
Hipokondriazis topluma maliyeti açısından değerlendirildiğinde oldukça masraflı bir hastalıktır. Çünkü bu bireyler gerçek bir rahatsızlık olmamasına rağmen hasta olan bireylere oranla hastanelere daha sık başvururlar ve fazlaca tetkik yaptırım cerrahi müdahale geçirirler. Hedman ve arkadaşları bu konuda şu hususlara dikkat çekmektedirler: birincisi kişiler sık sık hastanelere başvurarak sağlıklı olduklarına dair kanıt ararlar ve bu durum uzun vadede rahatsızlığın uzun süreli devam etmesine neden olmaktadır. İkinci sebep olarak bu durum gerçekten sağlık kaynaklarına ihtiyaç duyan bireylerin tıbbi olanaklarla daha kısıtlı bir şekilde ulaşmasına neden olmaktadır.
Son zamanlarda Hipokondriazis üzerine pek çok araştırma yapılmaktadır. Kaygısı fazla olmayan sağlıkla ilgili kaygı durumları pek çok durumda işlevsel olabilmektedir. Fakat yüksek düzeydeki sağlıkla ilgili kaygılar bedensel duyumların daha da artmasına ve buna bağlı anksiyete durumunun daha da şiddetlenmesine neden olmaktadır. Sonuçlar değerlendirildiğinde tıbbi müdahalelere maruz kalma ve sık sık sağlık olanaklarına başvurma sonucunda bireylerde ikincil problemlerin ortaya çıktığı görülmektedir.
Hipokondriazisin tedavi yaklaşımında anksiyete bozukluklarında kullanılan bilişsel davranışçı terapi yöntemleri kullanılmaktadır. Bu yöntemler sıklıkla negatif otomatik düşüncelerin kaydedilmesine dayanan günlük tutma, psikolojik eğitim teknikleri, davranışların durumunu tespit etmek amacıyla davranışsal ödevler, kişinin rahatsızlıkla ilgili durumlara maruz bıraktırılması aşamalarını içermektedir.
Günümüzdeki çalışmaların sonuçları kesinleştirilene kadar hipokondriazisin etkin bir tedavisinin olmadığı düşünülüyordu. Fakat bilişsel davranışçı terapi sonuçlarının verdiği bulgular terapiyle pozitif sonuç alınabileceği sonucuna ulaştırmıştır. Yapılan çalışmalar bilişsel yaklaşım ve tepki vermeyi düzenleyen davranışsal yaklaşımların sağlık anksiyetesini önemli ölçüde azalttığını göstermiştir. Bu vakalarda bilişsel davranışçı terapilerin koruyuculuk süresi araştırıldığında 3 ile a2 aylık süreçleri kapsadığı sonucuna varılmıştır.
Bilişsel davranışçı terapilerin etkililiği tartışıldığında psikoterapi yaklaşımı altında birçok farklı yöntemi de bünyesine eklemiştir. Bu bağlamda nevrotik rahatsızlıklarda çok sık kullanılan bilişsel davranışçı terapiler klinik psikoloji dalında önemli yapılanmaların açılmasını sağlamıştır. Bilişsel davranışçı yöntemlerin sıklıkla kullanıldığı bozukluklar incelendiğinde psikosomatik bozukluklar, yeme bozuklukları, anksiyete bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları, sık olarak depresyon ve obsesif-kompulsif bozukluklar karşımıza çıkmaktadır.